Kitapların giriş bölümleri özellikle de ilk cümlesi okuru kendine çeken en büyük silahtır. Bir kitabın ilk cümlesi kitabın bütününe hâkim olan ruha, okuyucuyu nelerin beklediğine ve ne tür bir maceraya çıkaracağına dair büyük ipucu verir. Bu yüzdendir ki tarih boyunca pek çok yazar bu konuyu oldukça ciddiye almış ve edebiyat dünyasına kazandırdıkları eserlere dikkat çekici cümlelerle başlamışlardır.
Biz de edebiyat tarihinin en iyi 20 giriş cümlesini sizler için derledik…
Fahrenheit 451 – Ray Bradbury
“Yakmak bir zevkti.
Bir şeylerin yendiğini görmek, karardığını ve değiştiğini görmek özel bir zevkti.” (Dost Körpe çevirisiyle)
1984 – George Orwell
“Pırıl pırıl, soğuk bir nisan günüydü; saatler on üçü vuruyordu. Dondurucu rüzgardan korunmak için çenesini göğsüne gömmüş olan Winston Smith, bir toz burgacının da kendisiyle birlikte içeri dalmasını önleyecek kadar hızlı olmasa da, Zafer Konutları’nın cam kapılarından çabucak içeri süzüldü.” (Celal Üster’in çevirisiyle)
Yabancı – Albert Camus
“Anam ölmüş bugün. Belki de dün, bilmiyorum. İhtiyarlar Yurdu’ndan bir telgraf aldım: “Anneniz vefat etti. Yarın kaldırılacak. Saygılar.” Bundan bir şey anlaşılmıyor. Belki de dündü.” (Vedat Günyol’un çevirisiyle)
Kendine Ait Bir Oda – Virginia Woolf
“Ama biz senden kadınlar ve kurmaca yazın konusunda konuşmanı istemiştik, bunun insanın kendine ait bir odası olmasıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Açıklamaya çalışacağım…” (Suğra Öncü’nün çevirisiyle)
Emily Bronte – Uğultulu Tepeler
“1801. İnsanlardan kaçan komşumu ve daha sonra başıma bir sürü iş açacak olan mal sahibimi ziyaretten yeni döndüm.” (Ali Ateşoğlu’nun çevirisiyle)
Alice Harikalar Diyarında – Lewis Carroll
“Alice, ırmağın kıyısında, ablasının yanı başında hiçbir şey yapmadan öylece oturmaktan sıkılmaya başlamıştı; ablasının okuduğu kitaba bir iki kez şöyle bir göz attı; ne ki kitapta ne bir resim vardı, ne de konuşma, ‘İçinde resim ve konuşma olmayan bir kitap, ne işe yarar ki,’ diye geçirdi aklından, Alice.” (Kıymet Erzincan Kına’nın çevirisiyle)
Ölü Ozanlar Derneği – N. H. Kleinbaum
“Vermont’un ıssız tepelerinde bir özel okul… Üzerlerinde okul ceketleriyle 300 genç, Welton Akademisi’ne ait küçük taş kilisedeki uzun koridorun iki yanında oturmuş, yüzleri gururla parlayan anne ve babalarıyla birlikte bekleşiyorlardı. Gaydadan yükselen melodinin son tınısı yankılanırken, ufak tefek, yaşlıca bir adam uçuşan giysisiyle belirdi ve bir mum yaktı. Onu izleyen, sancak taşıyan öğrencilerden, cübbeli öğretmenlerden ve mezunlardan oluşan bir alay, ahşap parke döşeli uzun bir koridordan kutsal kiliseye girdi.” (Suzan Cenani Alioğlu çevirisiyle)
Yüzüklerin Efendisi – J. R. R. Tolkien
“Çıkın Çıkmazı’ndan Bay Bilbo Baggins kısa bir süre sonra yüz on birinci yaş gününü debdebeli bir davet ile kutlayacağını ilan ettiğinde Hobbitköy’de büyük bir heyecan yaşanmış ve söylentiler alıp yürümüştü.” (Çiğdem Erkal çevirisiyle)
Uçurtma Avcısı – Khaled Hosseini
“Bugün neysem, on iki yaşındayken, 1975 kışının o karanlık, buz gibi gününde oldum. Tam anını çok iyi anımsıyorum; yıkık, toprak bir duvarın arkasına çömelmiş, donmuş derenin yakınındaki dar, çıkmaz sokağa bakıyordum. Üzerinden çok uzun zaman geçti; ama geçmiş için söylenenler yanlış. Ben onun nasıl gömüleceğini öğrendim. Her ne kadar geçmiş pençeleriyle kendine bir çıkış yolu açmayı becerse de. Şimdi düşününce, o boş sokağa son yirmi altı yıldır bakmakta olduğumu fark ediyorum.” (Püren Özgören çevirisiyle)
Yeraltından Notlar – Fyodor Dostoyevski
“Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar.” (Mehmet Özgül çevirisiyle)
Muhteşem Gatsby – Scott Fitzgerald
“Toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hâlâ küpedir kulağıma.
‘Ne zaman,’ demişti, ‘birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkânlarında gelmemiştir dünyaya!’” (Can Yücel çevirisiyle)
Peter Pan ve Wendy – JM Barrie
“Biri dışında, bütün çocuklar büyür ve büyüyeceklerini erken yaşta öğrenirler. Wendy de şöyle öğrendi: İki yaşındayken, bir gün bahçede oynuyordu. Bir çiçek daha koparıp, bu çiçekle annesine koştu. Sanırım küçük kız pek sevimli görünüyordu ki, Bayan Darling elini göğsüne koyup, ‘Ah, keşke hep böyle kalabilsen!’ diye haykırdı. Bu konuda aralarında geçen konuşmanın hepsi buydu, ama Wendy bundan böyle büyümek zorunda olduğunu öğrenmişti. Bunu iki yaşına girdikten sonra anlarsınız hep. İki yaş, sonun başlangıcıdır.” (Betül Avunç’un çevirisiyle)
Şampiyonların Kahvaltısı – Kurt Vonnegut
“İki yalnız, sıska, oldukça yaşlı beyaz adamın, hızla ölmekte olan bir gezegende karşılaşmalarının hikayesidir bu.” (Handan Balkara çevirisiyle)
İki Şehrin Hikâyesi – Charles Dickens
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü… Akıl çağıydı, akılsızlık çağıydı… İnanç devriydi, kuşku devriydi… Mevsimlerden Aydınlık’tı, mevsimlerden Karanlık’tı… Umudun baharını, çaresizliğin kışını yaşıyorduk… Elimizde hem her şeyimiz vardı, hem de hiçbir şeyimiz yoktu… Hepimiz ya cennete gidecektik, ya da doğruca öteki tarafa – Sözün kısası, öylesine bugüne benzeyen bir dönemdi ki, dediği dedik kimi bilirkişiler o dönemde olan bitenlerin ne kadar ‘iyi’, ya da ne kadar ‘kötü’ olduğunun, ancak en üstünlük dereceleriyle ifade edilmesi gerektiğinde ısrarlıydılar.” (Handan Ünlü Haktanır çevirisiyle)
Mülksüzler – Ursula K. Le Guin
“Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu. Kesilmemiş taşlardan örülmüş, kabaca sıvanmıştı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi. Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu: bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı.”
Swann’ların Tarafı – Marcel Proust
“Uzun zaman, geceleri erkenden yattım. Bazen, daha mumu söndürür söndürmez, gözlerim o kadar çabuk kapanıverdi ki, ‘uykuya dalıyorum’ diye düşünmeye zaman bulamazdım.” (Roza Hakmen’in çevirisiyle)
Anne Frank’ın Hatıra Defteri – Anne Frank
“12 Haziran Cuma günü altıda uyandım. Eh! Doğum günümde de bilmem kaça kadar uyuyacak değilim a!” (Can Yücel çevirisiyle)
Bir Uzay Efsanesi – Arthur C. Clarke
“Kuraklık başlayalı on milyon yıl kadar olmuş, korkunç sürüngenlerin dönemi henüz sona ermişti. Burada, bir gün Afrika olarak anılacak olan Ekvator’da, varolma savaşı vahşetin yeni bir doruğuna ulaşmış, ancak ortaya bir galip çıkmamıştı henüz. Bu çocuk, kurak topraklarda sadece küçük, çevik ve vahşi olanlar gelişebiliyor ya da hayatta kalabilme umutları olabiliyordu.” (Oya İşeri ve Ardan Tüzünsoy’un çevirisiyle)
Sineklerin Tanrısı – William Golding
“Sarı saçlı çocuk, kayadan indi, lagüne doğru yöneldi. Okul üniformasının ceketini çıkarmıştı. Elinde tuttuğu ceketin ucu yerlere sürünüyordu. Ter içindeydi; kurşuni gömleği gövdesine, saçları alnına yapışmıştı. Vahşi ormanda açılan yaranın izi sıcakta buğulanıyordu sanki. Sürüngen bitkilerle kırılmış ağaç gövdeleri arasında ağır ağır tırmanırken, bir kuş -kırmızı sarılı hayalimsi bir kuş- cadılar gibi çığlık atıp, gökyüzüne doğru ışıl ışıl süzüldü. Başka bir ses yankıladı bu çığlığı.
‘Hey!’ dedi ses, ‘bekle bir dakika.’” (Mîna Urgan çevirisiyle)
Semerkant – Amin Maalouf
“Atlas Okyanus’unun dibinde bir kitap yatıyor. Anlatacağım, işte onun hikayesi.” (Ali Berktay çevirisiyle)
İntihar – Edouard Leve
“Ağustos ayında bir Cumartesi günü, üstünde tenis giysileri, yanında karın, evinden çıkıyorsun. Bahçenin ortasına geldiğinizde, raketini evde unuttuğunu söylüyorsun ona. Almaya gidiyorsun, ama girişte, raketini genelde koyduğun dolaba yönelmek yerine, mahzene iniyorsun. Karın bunun farkında değil, dışarıda bekliyor, hava güzel, güneşin tadını çıkarıyor. Birkaç saniye sonra bir silah sesi duyuyor. Eve koşuyor, adını haykırıyor, mahzene giden merdivenlerin kapısının açık olduğunu görüyor, inince seni buluyor. Önceden özenle hazırladığın tüfekle başına ateş etmişsin. Masanın üstünde, açık bir çizgi roman bırakmışsın. Ne yapacağını şaşıran karın masaya dayanıyor, kitap o bunun son mesajın olduğunu anlayamadan kapanıp düşüyor.” (Orçun Türkay çevirisiyle)