En iyi romanlardan konuşmaya başladığımızda ortamdaki herkesin farklı bir fikri olur. Nasıl bir kitap en iyi roman kategorisine girebilir? Romantik mi olmalı yoksa gerçekçi mi? Toplumsal bir konuya mı değinmeli? Dünyayı sarsacak sırlar mı barındırmalı içinde? Sizin için bu ve benzeri farklı nedenlerle seçilmiş en iyi romanlar yazısını derledik. İyi okumalar!
Anna Karenina, Lev Tolstoy
Anna Karenina’yı ne suçlayabiliyoruz ne de tam olarak destek olabiliyoruz. Okurlar olarak bizi sürekli ikilemde bırakan, karakterin hissettiğini bizim de derinden hissettiğimiz ve elimizde olmadan herkese hak verdiğimiz bir kitap Anna Karenina. Roman şöyle başlar:
‘’Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır. ‘’
Anna Karenina, Lev Tolstoy
Mutsuz evliliğinin gölgesinde ne kadar savaşmaya çalışsa da en sonunda yenildiği bir yasak aşk yaşıyor Anna. Romanda yasak aşk yaşayan başka kadınlar da var ancak hiçbiri Anna gibi değil. Anna, kocasına yaşadığı şeyi itiraf edecek kadar cesur ve dürüst bir kadın. Yaptığı şeyi doğru kabul etmiyor, sadece yaşamak istiyor. Biz de ona bu kararında ve sonra yaşadığı şeylerde eşlik ediyor, adeta ona bürünüyoruz okurken.
Bülbülü Öldürmek, Harper Lee
Harper Lee, gelmiş geçmiş en etkili yazarlardan biri. 1960’da yayınlanmış bu eseri, hızlı bir şekilde klasikler arasına girdi. Hatta kurgu kategorisinde 1961’de Pulitzer Ödülü kazandı.
Romanda Harper Lee Güney Amerika’da yaşanan ırkçılığı ve adalet, eşitlik, özgürlük gibi temaları ele alıyor. Her şeyi masum ve zeki küçük bir kız olan Jean Louise (Scout) Finch’in gözlerinden görüyoruz.
Muhteşem Gatsby, F. Scott Fitzgerald
Muhteşem Gatsby eleştirel okuma için yazılmış en iyi metinlerden biri olarak kabul edilir. Roman, Amerika tarihinin 1920’lerdeki Caz Devri’ne de ışık tutuyor.
Romanda Nick Carraway, New York’a taşınıyor ve nereden geldiği belli olmayan Jay Gatsby adlı yeni zengin olmuş eksantrik komşusu ile arkadaş oluyor. Biz onun Nick’in ikinci kuzeni Daisy Buchanan’a saplantılı bir şekilde aşık oluşunu ve yaşadıkları olayları Nick’in perspektifinden takip ediyoruz.
One Hundred Years of Solitude, Gabriel García Márquez
1967’de yayınlanmış olan kitap, Buendía ailesinin yedi neslini anlatıyor. Ailenin kasabaları Macondo’nun kuruluşundan yıkılışına kadarki zamanda neler yaşadığını, her neslin nasıl değiştiğini sanki kitabın içindeymişçesine yaşayabiliyoruz.
Yazar bu kitabıyla 1982’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmasıyla kitabın ününe ün katıyor. Kendi hayatından yola çıkarak yazdığı ve edebiyat dünyasına kazandırdığı bu kitap, ‘büyülü gerçekçilik’ akımının en önemli örneğidir.
Jane Eyre, Charlotte Brontë
1847’de yayınlanmış olan roman, çelimsiz bir çocuk olan Jane Eyre’yi anlatır. Jane ebeveynlerinin ölümünden sonra dayısı ile yaşamaya başlamıştır. Dayısı vefat ettiğinde, yengesi istemese bile söz verdiği için kendisine bakar. Ev halkı kendisini sürekli aşağılar. Jane, kitaplara sığınır. Dayanamayıp isyan ettiği zaman, yengesi kararını verir ve onu yatılı okula gönderir. Jane bu okulda daha rahattır, iyi kötü günler yaşar. Bir gün, bir öğretmen olarak bu okuldan ayrılır ve biz ona yeni maceralarında eşlik ederiz.
Mrs. Dalloway, Virginia Woolf
Virginia Woolf’un en kendine has, en tanınmış romanıdır Mrs. Dalloway. Roman, Clarissa Dalloway adlı bir İngiliz sosyetesinin bir gününü anlatır. Yazar, bize sadece Mrs. Dalloway’ın değil diğer karakterlerin de iç dünyasını açarak daha derin bir kişisel tecrübe sunuyor bize. Romanın kendine özgü tarzı, zaman ayarlamaları ve akıcı anlatımı bu romanı her okuyucunun aklına kazıyor.
Don Kişot, Cervantes
Don Kişot İspanyol Edebiyatı’nın en bilinen ve en önemli parçasıdır. İlk olarak 1615’te yayınlanmış olan roman, gelmiş gelmiş en iyi edebi eserlerden biri olarak kabul ediliyor.
Roman, ‘Don Kişot’ adında eski bir toprak ağasını anlatıyor. Don Kişot, şövalyeleri anlatan kitaplara takıntılıdır ve bu hikayelerin hepsinin doğru olduğunu zannetmektedir.
Suç ve Ceza, Dostoyevski
En çok konuşulan romanlardan biri olan Suç ve Ceza, bizi bir insanın iç dünyasında yaptığı yolculuğa dahil ediyor. Vicdan ve inanç kavramlarını bize tüm saflığı ile gösteren bu eser, sanki Raskolnikov’un kendisini hesaba çekmesini değil bizim de kendimizi hesaba çekişimizi anlatıyor.
Kitap, cinayet işleyen hukuk öğrencisi Rodion Romanoviç Raskolnikov etrafında dönüyor. Onun hem cinayeti işlemeden önce hem de sonra yaşadığı korkuya ve ikileme şahit oluyor, onunla birlikte vicdanımızı hesaba çekiyoruz.
Hayvan Çiftliği, George Orwell
Hayvan Çifliği, George Orwell’in çağdaş klasikler arasına girmiş yapıtlarından biridir. Yazar, çizdiği tabloyla bize Sovyet Devrimi’ni ve sonrasını anlatır aslında. Aynı anda komünizme de kapitalizme de eleştiri yapar.
‘Yergi’ türünün ilk başyapıtlarından olan bu romanın kişileri, hayvanlardır. Hırpalanmaktan bıkan bu hayvanlar, sahiplerine karşı ayaklanırlar ve devrim yaparlar. Yeni bir düzen inşa ederek, herkesin eşit olduğu bir yaşam hayal ederler. Bu düzeni iyi uygulayabilmek için duvara yedi emir yazarlar. Ancak zamanla domuzlar diğer hayvanların kendilerinden daha cahil olmalarından yararlanarak, yönetime gelmek için çalışmaya başlarlar.
Martin Eden, Jack London
Jack London’un farklı sınıflar arasındaki farklara dikkat çektiği kitap, aslında biraz da kendi hayatının otobiyografisidir. Statü ve servetin çok önemli bir yer kapladığı Amerikan toplumunda, aşık olduğu kadın için statü atlama yarışına giren eğitimsiz bir denizciyi anlatıyor. Martin, tutkunun gücüyle, hırpalanmış ellerine kalem alıp kendini ünlü bir yazar olmaya adıyor. Peki istediği yere ait olabilecek mi? Aşkı uğruna çıktığı bu yolda, onu elde edebilecek saygınlığa ulaşabilecek mi? Ulaşırsa mutlu olacak mı?