Hepimiz aşk filmleri izlemişizdir. Aşk filmlerine ilgi gösteren kesim olsa da genel olarak ön yargı barındırır bu kategori. Çünkü olay örgüsü, ne olacağını bildiğin sıradanlık içeren giriş, gelişme, sonuç aşamalarından oluşur. Bu yazımızda klişelere fazla yer vermeyen, aslında dikkatli izlendiği taktirde sadece aşk filmi olarak nitelendirilmeyecek bir film olan Before Sunrise’dan bahsedeceğiz. Türkçesiyle ismi ‘Gün doğmadan’ anlamına gelen film 1995 yılında yayınlanıyor. Bir Amerikan ve Fransız gencin trende karşılaşıp birlikte günü geçirme kararı almalarıyla Viyana’da kalıyorlar. Unutmayın yalnızca tek günleri vardır.
Filmde üzerine düşünülmesi gereken bolca diyaloglar mevcut, işte olmaktan tamda bu noktada sıyrılıyor.
”Bunu söylemediğime pişman olabilirim. Düşün şimdi, bundan yıllar sonra evlenmişsin ve çocukların olmuş. Hayatın monotonlaşmaya başlıyor, kocandan sıkılıyorsun. İşte o gün geriye bakıp hayatına giren adamları düşünüyorsun. Ben de onlardan biriyim. Farz et ki yıllar sonra bana evet demediğine pişman oluyorsun ve yaşayabileceğin şeyleri merak ediyorsun. Şimdi benimle burada trenden in ve hayır dersen neler kaçırabileceğimizi görelim.”
Ve nice unutulmayan, düşündüren replikler içeriyor. Birbirlerine bir şeyler hissetmeye başlayan iki gencin emin olduklarıysa bugün onlar için ilk ve son gündür. Birlikte Viyana sokaklarını sohbet ederek gezip, gecenin büyüsüyle her yer daha güzel görünür gözlerine. Ta ki veda trenine kadar… Gece gezip gördükleri o yerler gündüz hüzün verir. Celine ve Jesse’nin geleceğe uzanan tek günlük naif hikayelerini izlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz.
Filmin üç seriden oluştuğuna değinerek, ilk filmi izledikten sonra diğerlerini de izleyeceğine eminiz. ?